• Türkiye’de Kitap
    İyi Edebiyat için Yeni Mecra Fabula Kitap, ağustos ayında edebiyat dünyasına merhaba dedi. Amacının yalnızca iyi edebiyatın has okurla buluşmasına aracılık etmek olacağını ifade eden yayınevi yetkilil(Devamını oku)
  • Dünyada Kitap
    İlyada’ya Hayat Verildi British Museum geçen ay “İlyada”nın kesintisiz okunduğu bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Aralarında Rory Kinnear ve Ben Whishaw’un da bulunduğu altmış sanatçı on altı saat boy(Devamını oku)
  • Başkasının Hayatına Bakmak
    Her gün aynı güzergâhta teğet geçtiğiniz insanların hikâyelerini merak ediyor musunuz? Sizinle aynı sokakta yaşayanların, her sabah aynı vapuru yakaladıklarınızın, aynı akbil kuyruğunda bekleştiklerin(Devamını oku)
  • Sansürsüz Kafka
    Franz Kafka, Alman kültürü ve Yahudi kimliğinin arasında kalmış, hem topluma hem de kendisine karşı yabancılaşmış bir entelektüeldi. Nereye ait olduğunu bir türlü bulamamış, eserlerinde bu dünyadaki y(Devamını oku)
  • Sylvia Plath, Şiir ve İntihar
    Amerikan edebiyatının “lanetli tanrıçası” Sylvia Plath, son yıllarda yeniden okurlara farklı yapıtlarıyla ulaşıyor. En çok şair yanıyla tanınan Plath, trajik ölümüyle edebiyat tarihinde belki de gereğ(Devamını oku)
  • Sanatın Öyküsüne Devam...
    Sanatla, özellikle plastik sanatlarla azbuçuk ilgisi olanlar sanat tarihçisi E. H. Gombrich’in adını “Sanatın Öyküsü” kitabıyla birlikte anarlar. Bu çalışma, ilksel toplulukların üretiminden Mısır’ın (Devamını oku)
  • Absürt Bir Yolculuk Öyküsü
    David Duchovny, televizyon ekranı ve beyazperdeden çok yakından tanıdığımız, ama bir yazar olarak yeni tanıştığımız biri. 1990’lı yıllarda kült bir diziye dönüşen “The X-Files”ta başrol oynayan ve doğ(Devamını oku)
  • Başka Bir Shakespeare
    Necip Fazıl Kısakürek ve Ahmet Hamdi Tanpınar üzerine çalışmalarıyla tanıdığımız Mehmet Kurtoğlu mercek altına aldığı yazarlara, dünya edebiyatının büyük ustalarından biri olan Shakespeare’i de ekledi(Devamını oku)
  • Prag’da Katilden Kaçış
    Ünlü Finli polisiye yazarı Salla Simukka’nın gerilim dizisi “Pamuk Prenses Üçlemesi”nin ikinci  kitabı “Kar Kadar Beyaz” raflarda yerini aldı.  Üçlemenin ilk romanı “Kan Kadar Kırmızı” Lumik(Devamını oku)
  • Önce “Deniz” Vardı!
    “Deniz Benim Kardeşim”, dünya edebiyat tarihinde yeni bir sayfa, yeni bir yol, yeni bir anlam arayışının mimarı olan Jack Kerouac’ın ilk romanıydı. Dahası, ilk eserinin ilk okurları akıl hastalığı şüp(Devamını oku)
  • Polisiyelerle Kuzey’e Bakmak
    Kapak fotoğrafını görünce aklıma geliyor... Filmi nerede, ne zaman, nasıl izlediğimi şimdi tam olarak hatırlayamasam da, etkisinden uzun süre kurtulamayacağımı düşünmüştüm. Ayrıntılar biraz olsun sili(Devamını oku)
  • Sahici Bir Peri Masalı
    Sophia Loren’in anılarını merakla okuyacağımı biliyordum bilmesine, ama diliyle bu kadar keyif vereceğini kestiremezdim. Üstelik bir süre içimdeki kuşku tohumlarını susturamadım. Film yıldızları, poli(Devamını oku)

Önce “Deniz” Vardı!

Halil Türkden
(halilturkden@gmail.com)

“Deniz Benim Kardeşim”, dünya edebiyat tarihinde yeni bir sayfa, yeni bir yol, yeni bir anlam arayışının mimarı olan Jack Kerouac’ın ilk romanıydı. Dahası, ilk eserinin ilk okurları akıl hastalığı şüphesiyle yatırıldığı hastanenin doktorlarıydı.

Kerouac pilot olmak için başvurduğunda testleri geçemez ve ardından başladığı temel askeri eğitimin onuncu gününde hastaneye gönderilir. Doktorların karşısına geldiğindeyse, eğitim öncesinde “Deniz Benim Kardeşim”in üzerinde günde on altı saate yakın çalıştığını, oldukça yorgun düştüğünü söyleyecektir. Edebiyat dünyasında çığır açacak bu yazarın ilk okurları ve eleştirmenleri olan doktorlarsa, romandan da yola çıkarak Kerouac’ın kişilik bölünmesi izleri taşıdığını belirteceklerdir. Disipline uymama tehlikesi, verilen emirlere aldırmaması, derin düşüncelere dalışı ve yayımlanmak için 69 yıl bekleyecek ilk romanı “Deniz Benim Kardeşim” askeriyeden ihraç edilmesi için yeterli gerekçeler olmuştur. Merak edenlere, yazarın ilk “yayımlanan” romanının “The Town and The City” olduğunu belirtelim.

Kerouac’ın kendisinin de beğenmediği bu ilk çalışması, çok iyi bir eser değil; ama onun dediği kadar da kötü sayılmamalı. Hayatının büyük bir kısmında, hele ki olgunluk zamanlarında görmediğimiz ama bir dönem körü körüne bel bağladığı, “gerçekliği birebir yansıtma çabası” bu romanda çok net görülüyor. Belki de Kerouac bu romanını 1940’larda yayımlatmış olsaydı, kötü başlangıçtan dolayı kaybolup giden genç yazarlardan biri olarak hatırlanacaktı ve kendi anlam yolculuğunda böylesine inatçı ve özgür ruhlu bir yazar olmayacaktı.

“Deniz Benim Kardeşim” Jack Kerouac’ın ona has yazı biçimi ve üslubu dışında bir kitap; 1940’ların anlatım biçimine uygun bir roman. Muhtemelen, Kerouac’ın yayımlanmasını istememesinin nedeni de diğer eserleriyle üslup açısından uyumsuz olacağı düşüncesi. İçerik anlamında ise diğerleriyle benzerlik gösteren ve onlar gibi biyografik özellikler taşıyan bir roman. Romanın kahramanları, sonradan kaleme aldığı romanlardaki gibi yaşıyor, arkadaşlığa ve dostluğa önem veriyorlar; her an yola çıkmaya hazırlar. Jack Kerouac, “Yolda”da yollara düştüğü gibi bu romanda da denize açılıyor ve yol arkadaşlarıyla yaşadıklarını anlatıyor. Özetle, takip eden yıllarda ortaya çıkacak ve ses getirecek romanları oluşturacak pek çok ögeyi, anlatım tekniği farklı olsa da bu eserde görüyoruz.

Yüzyılın büyük yazarları Herman Melville, Joseph Conrad gibi Kerouac da benzer biçimde “gemi adamlığı” yapmış. 1942’de, sonraları “Yolda”da bahsedeceği serüvenlerden ilkine ––karayoluyla bir uçtan bir uca Amerika’yı dolaştığı yolculuk–– girişmeden beş yıl öncesinde, üniversite eğitimine ara verip Amerikan Ticaret Filosu’na katılır ve Dorckester adlı bir gemiyle Grönland’a doğru yol alır. “Deniz Benim Kardeşim” bu sefer sırasında ve sonrasında kaleme alınmış, geminin mürettabatına katılan iki ana karaktere odaklanıyor.

Kerouac’ın kendi benliğinden izdüşümlerin sıklıkla görüldüğü bu roman, onun denize olan düşkünlüğünü bir kez daha gözler önüne seriyor: “Ne zamandır böyle hissetmemiştim. Eğer bu yeni dünya için savaşacaksam kargo dolu bir yük gemisi bunun için gayet uygun bir yer. Ve yeni bir yaşam planlamak için denizden daha güzeli olamaz.”

Yine bu Dorchester macerasında, yazarın kardeşlik ve dostluk duygusunu tanımanın peşinde olduğuna tanık oluyoruz. Belki de insanlığın en zor zamanlarından birinde, yani savaş yıllarında kavramasının daha da güç olduğu, yüce bir gerçekliği aramaya çıkıyor Kerouac, yaşadığı dünyaya ilişkin bir anlamı aramaya…

Kerouac’ın donanmaya başvurusu ve temel eğitim sırasında hastaneye yatırılışı, ilk okurları olan doktorlar tarafından akıl sağlığının denetlenmesi malumunuz. İşte tam da o zamanlarda odasını paylaştığı William Holmes Hobbard adlı genç adamdan oldukça etkilenmiş ve onunla kurduğu dostluğu, hastanede geçen sefil günlerine dayanabilmesi için tek ilaç olmuştur. Özgür doğası ve soğukkanlı yapısıyla Jack Kerouac’le yakın dost olan William, “Deniz Benim Kardeşim”deki Wesley karakterinin oluşmasında ona büyük ilham verir.

Kitabın birbirini tamamlayıcı iki karakteri, Bill Everhart ve Wesley Martin. Kök salma gibi bir derdi olmayan bir denizcidir Wesley; “bu telaş, bu hız neden, nereye koşuyorsunuz,” diye soran biri. Bill ise, hayatını belli bir düzen içinde yaşayan ve Wesley’le tanışana dek ne istediğini bilmeyen bir akademisyen. Wesley’le beraber denizci olmaya doğru yol alan Bill, her ne kadar yeni bir düzen arayışında olsa da, Wesley gibi bir yol insanı ve başıboş bir flanör olmada pek başarılı değildir. Özellikle Bill’in sosyalizm yorumları, Kerouac’ın o dönemlerde belli belirsiz politikleşme sınırlarına göndermeler içeriyor. Yazarın tamamen benimsemediği, ama yakınlık duyduğu sosyalizme ilişkin göndermeler…

Kerouac’ın iki ana kahramanın ekseninde gelişen bu romanında, ego ve alter-ego, bir anlatı gibi, sürekli değişmekte. Deniz ve yolculuk sahnelerinin yoğunlukta olmasını bekleyenlere de küçük bir not; sekiz bölümden oluşan romanın ancak altıncı bölümünde karakterlerimiz denize açılıyor. Yolculuk öncesindeki atmosferin ve yol düşüncesi üzerine diyalogların zenginliği kitabın ilk yarısında ağır basıyor.

Jack Kerouac’ın yazınında bir dönüm noktası olan “Yolda”da ve diğer pek çok metninde göremeyeceğimiz, onun yaşamına ilişkin ayrıntıları “Deniz Benim Kardeşim”de bulmak mümkün. Yirmili yaşlardaki dünya görüşü ve kafa karışıklığının yanı sıra, yazılmasından onca yıl sonra yayımlanmasıyla Kerouac’ın denize fırlattığı şişenin içinden çıkan hazine niteliğinde bir not olarak da okunabilir. Hiç değilse, yaşam ve özgürlük tutkusuyla yanan bu adamın uzun, çok uzun yolunun başlangıcıdır bu kitap.

“Deniz Benim Kardeşim”, Jack Kerouac, Çev: Garo Kargıcı, 168 s., Siren Yayınları, 2015