• Türkiye'de Kitap
    AlDente Fanzin Yayın Hayatına Başladı Çekirdek bir ekiple hazırlanan AlDente Fanzin, “az çoktur” mottosu ile temmuz ayında ilk sayısını çıkardı. Tek tipleşen fanzin ve dergilere alternatif olma iddias(Devamını oku)
  • Dünya'da Kitap
    Trendeki Kız Rekora Doymuyor Paula Hawkins’in ilk romanı “Trendeki Kız”, üç ayda iki milyon satarak bir rekor kırdıktan sonra, şimdi de İngiltere listelerinde bir numarada en uzun süre kalan yetişkin (Devamını oku)
  • Jung'un Bilinçdışı
    Psikoloji denince akla Sigmund Freud’dan sonra gelen ilk isim Carl Gustav Jung. Freud ile uzun yıllar önemli paylaşımlarda bulunan ve paralel çalışmalar yürüten Jung, ondan farklı olarak, cinselliğin (Devamını oku)
  • Reşad Ekrem Koçu Bütün Eserleriyle…
    Reşad Ekrem Koçu, titizliğinden, gözlem gücünden, sabrından başka tutkunun ve yaptığı işin parçası olmanın nasıl bir şey olduğunu eserleriyle gösterir bize. “İstanbul Ansiklopedisi”nin tekrar basılmas(Devamını oku)
  • Noktaları Birleştir!
    Noktaları birleştir bulmacası artık çocuklukla beraber geride bırakmamız gereken bir etkinlik değil. Grafik tasarımcı Thomas Pavitte’in yarattığı ve dünyada ufaktan bir salgına dönüşen 1000 Nokta seri(Devamını oku)
  • Yeniden Pozlanan Zaman
    Görsel sanatlarla ilgili merak edilen her şey sadece birkaç adım uzakta. Mesele, bu görsel bombardıman çağında bir bilgiye sahip olmaktan ziyade değişimin hızına ayak uydurabilme telaşında saklı. Kuşk(Devamını oku)
  • Herkes Herkese Karşı
    Güney Afrika doğumlu İngiliz yazar Deborah Levy, kariyerine oyun yazarlığıyla başlamış; şiirleri, denemeleri, bir de öykü kitabı var. Birkaç roman yazmasına rağmen onu otuz yıllık uğraşının sonunda da(Devamını oku)
  • Doktor Who Öyküleri Türkçede
    Evrenin orduları Trenzalore kapılarına dayanmıştı. Gezegenin yerle bir olmasının önünde tek bir engel vardı: Doktor. Yeni bir Büyük Zaman Savaşı ile Doktor arasındaki tek engel ise Doktor’un adıydı. D(Devamını oku)
  • Ölüm Üzerine Düşünmek...
    Ölmek nasıl bir şeydir? Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’nden çıkan “Ölme Üzerine Bir İnceleme” isimli kitabın yazarlarına bakılırsa, yanıt soruyu kime sorduğunuza bağlı. Ölmek ne tek bir şey, ne tek bi(Devamını oku)
  • Tanıdık Bir Şarkı
    Katalan edebiyatından söz edince zihnimde sadece beyaz bir sayfa beliriyor. Ne yazar-şair adları ne de bir yapıttan söz edebiliyorum. Sanırım Türkiyedeki pek çok okurun da durumu benimle aynıdır. Nede(Devamını oku)
  • Sanatçının Büyüme Romanı
    Blaise Pascal’ın “Daha kısa bir mektup yazacaktım ama vaktim yoktu” cümlesi tarihe geçmiş özlü sözlerden biridir. Bu cümlenin, Jaume Cabré’nin 830 sayfalık romanı “İtiraf Ediyorum”un finalinde de karş(Devamını oku)
  • Hikâyelerin Romanı
    Tokyo tarihinde gördüğü en şiddetli fırtınalardan birinin etkisi altında, şehir tamamen kar örtüsüne bürünmüş. Dünyanın her yerinde uçaklar sarsıla sarsıla ilerlerken, haliyle Tokyo’ya da hiçbir uçak (Devamını oku)
  • Yazarın Öyküdeki Parmağı
    Erendiz Atasü’nün son dönem öykülerini derlediği “Kızıl Kale” Can Yayınları’ndan çıktı. Kitağ üç ana bölümden oluşuyor ve bu bölümlerin ortak noktaları yok denecek kadar az. Yine de yaşlılık, eril ola(Devamını oku)
  • Yalom'un Terapi Koltuğu
    “Nietzsche Ağladığında”nın yazarı olarak tanıdık Irvin D. Yalom’u. O romanında kâh Freud’u Nietzsche’nin “terapi koltuğunda” kâh Nietzsche’yi Freud’un koltuğunda görmüştük. İki entelektüelin felsefe v(Devamını oku)

Hikâyelerin Romanı

Halil Türkden
(halilturkden@gmail.com)

Tokyo tarihinde gördüğü en şiddetli fırtınalardan birinin etkisi altında, şehir tamamen kar örtüsüne bürünmüş. Dünyanın her yerinde uçaklar sarsıla sarsıla ilerlerken, haliyle Tokyo’ya da hiçbir uçak iniş yapamıyor. Tam da o gece bir 747, taşıdığı 323 yolcuyu mecburi olarak bir şehrin soğuk bir havaalanına bırakmak zorunda kalır. Nevi şahsına münhasır 323 kişi, türlü sıkıntı ve kaygılarla gergin bir bekleyişin ortasındadırlar. On beş yıllık evliliği boyunca karısından bir gece bile ayrı kalmamış bir adam, yarın çok önemli bir toplantısı olan bir yolcu, kalan birkaç günlük tatilini de havaalanında geçirmek istemeyen bir kadın, kocası havaalanında bekleyen bir balayı yolcusu…

On üç kişi haricindeki herkese zor da olsa geceyi geçirmeleri için otel odaları bulunur. Geriye kalan bu talihsiz on üç kişi arasında, o soğuk karanlıkta titreyen sessizliği delen biri çıkar:

“Arkadaşlar, birbirimizi böyle sessiz sessiz oturacak kadar tanımıyoruz diye düşünüyorum. Ancak birbirini iyi tanıyan insanlar böyle oturur. Birbirimizi görmezden gelmeyelim. Sizce de öyle değil mi? Naçizane bir öneride bulunmak isterim –kabul edip etmemek size kalmış– ama aklıma şu geldi: Aramızda anlatacak bir hikâye bilen var mı acaba?”

Hint asıllı Britanyalı yazar Rana Dasgupta’nın “Tokyo Uçuşu İptal” adlı romanı havalimanında mahsur kalan on üç yolcunun bütün gece boyunca birbirlerine anlattıkları hikâyelerle kurgulanmış. Kitap, Geoffrey Chaucer’in “Canterbury Hikâyeleri” ve Bocaccio’nun “Decameron”uyla kurgusal bir benzerlik gösteriyor. İngilizcenin yazılı ilk eserlerinden biri olan “Canterbury Hikâyeleri”, hac için yola koyulan insanların vakit geçirmek için birbirlerine anlattıkları hikâyelerden oluşan, “bir çerçeve öykü içinde öyküler dizisi” biçiminde kurgulanmıştı. Bir diğer deyişle, herkes bir şeyler anlatıyordu ve anlatılan her hikâye dönemin topoğrafyasını çıkarıyordu.

Dasgupta, “Tokyo Uçuşu İptal”de tarihin kendisi kadar eski olan hikâye anlatma geleneğine selam ediyor. Dasgupta’nın Türkçedeki ilk eseri olan “Solo” adlı romanında, 100 yaşındaki münzevi bir Bulgar olan Ulrich’in hayata ve dünyaya nasıl baktığını, bir asırlık ömrün perde arkasında duran savaşlar, kapitalizm ve komünizm arasındaki geçişler, her alanda vücut bulan devrimler ışığında okumuştuk. Dünyanın değişimine tanıklık eden bu adamın hikâyesinde, yazarın gerçekçiliği, araştırmacılığı ve hayal ögelerini becerikli kullanışı öne çıkmıştı. Dünyanın unuttuğu ama dünyayı unutmayan bu yaşlı adamı, hikâyeleriyle tanımıştık. Rana Dasgupta’yı da öyle…

“Tokyo Uçuşu İptal” kitabında da aynı mahareti görmek mümkün. İyi bir gözlem ve hayal gücünün yanı sıra dünyanın ve dünya kentlerinin gerçekliklerini güçlü bir dil ve tasvirle aktarıyor Dasgupta. Ayakları yere basan, aşırıya kaçmayan ve anlattığı masal ve hikâyelere önce kendisini inandırmış bir gözlemci, doyumsuz bir hikâye anlatıcısı var karşımızda. “Tokyo Uçuşu İptal” ustalıkla işlenmiş bir dile sahip. Anlatmanın önemine bu kadar kafayı takmış bir yazarın ilk ustalaşacağı yönlerinden biri de dil olur elbette.

Gelecekte ne olacağını hatırlamanızı isteyen bir yazar Rana Dasgupta. Gerçekten, zaten geçmiş kayda geçmemiş miydi? Hatırlanacak ne var ki gelecekten başka? Anlatılanlar, birbirine insana ilişkin gerçeküstü olaylarla ve dünyanın rotasını belirleyen ekonomik, siyasi ve teknolojik gelişmelerle bağlanıyor. Daha doğrusu, Dasgupta’nın hikâyelerini servis ettiği tepsi, okura bunu hissettiriyor; ve pek tabii bir de insan hikâyelerindeki göze sokulmayan sadık ilişkiyi. Hindistan’dan Almanya’ya, ABD’ye, Nijerya’ya, Japonya’ya, Polonya’ya, İstanbul’a ve nihayetinde Buenos Aires’e, Arjantin’e uzanan hikâyelerle gece devam ediyor. Sabah olup uçuş için hazırlıklar yapıldığında geceyi o havaalanında geçiren herkesin anlatacak en az bir hikâyesi vardır. Çünkü hikâye anlatılmadıkça var olamaz.

Kitaptaki hikâyeler dizisi “Terzi” ile başlıyor, muhtemelen Arabistan ya da Hindistan’da bir ülkede… Onu izleyense daha modern bir zamanın masalı olan “Hafızanın Editörü”. Mekân bu kez Londra. İnsanlar kitlesel olarak hatıralarını unuturlarsa ne olur ki? Dasgupta, kitap boyunca hem hikâyelerdeki karakterleriyle hem de havaalanındaki anlatıcıların kimlik ve tavırlarıyla, okurun bellek ve küreselleşme üzerine düşünmesini sağlıyor. Yolcuların mahsur kaldığı havaalanının neresi olduğundan söz etmiyor. Küresel köprülerden oluşan yaşantılarımızda mekânın bir önemi kaldı mı sanki? Yazar, penaltı atışını bekleyen kalecinin gözüne ayna tutar gibi yansıtıyor, küçülen dünyalarımızın göz kamaştıran gerçeğini.

2014 yılında Le Monde gazetesi tarafından, “dünyanın geleceğini etkileyecek” 70 kişilik listede yer alan Dasgupta, insanlara modern zaman masalları anlatıyor ve bu masallara mutlu sonların, nefis hayallerin ve sistemin sıradan karakterlerinin etki etmesine izin vermiyor. İnsanın başa çıkamadığı göz kamaştırıcı gerçekleri kara mizahi dili, eksiksiz bir paranoya evreni ve büyülü gerçekçiliğiyle aktarıyor.

Bugün, binaların ve eşitsizliğin giderek büyüdüğü, bilgi akışının sınır tanımadığı, iletişim teknolojilerinin giderek küçülttüğü dünyaya, McLuhan’ın “küresel köyüne” geldik yerleştik. Peki, her gün küçülen dünyayı avuç içimizdeki cihazlara kadar sığdırabiliyorken, henüz bu dünyayı anlama olgunluğuna erişemediysek? Sahi, fil fareden neden korkardı? Dünyayı kavrama olgunluğundan yoksun olduğumuz için mi bunca korku? Anlayamadığından korkan ve kendisine benzemeyenden nefret eden insanın gidişatına dur deme zamanı geçmiyor mu?

“Tokyo Uçuşu İptal”i bitirdiğinizde, yaşama ilişkin gerçeklere başka bir bakış açısı getirmek isteyebilirsiniz. Tokyo uçuşu iptal olan ve ıssız bir havaalanının bekleme salonunda on üç öyküye başını dayayan bu yolcular yeni bir anlam yolculuğuna çıktılar. Bir gün geriye dönüp baktıklarında, hayatlarındaki başlangıcı o on üç hikâyenin anlatıldığı gece olarak görebilecekler. Çünkü her iyi şey, insanın yanındakine bir hikâye anlatmasıyla başlamıştır.

“Tokyo Uçuşu İptal”, Rana Dasgupta, Çev: Deniz Keskin, 416 s., Metis Yayınları, 2015