• Dünyada Kitap
    Yerdeniz Serisine Yeni Öykü Ursula K. Le Guin’in ünlü fantastik serisi “Yerdeniz”in ellinci yılı şerefine seriye bir öykü ekleniyor. İki yıl önce e-kitap olarak piyasaya sürülen “The Daughter of Odren(Devamını oku)
  • Hayat Futbolu Taklit Eder *
    Psikolojinin futbol ile ilişkisi denilince akla ilk gelen genellikle, bir psikoloğun, koçun veya yöneticinin soyunma odasında “motive edici” bir konuşma yapmasıdır. Medya da “... bir konuşma yaptı ve (Devamını oku)
  • Murakami’den Yeni Roman
    Haruki Murakami kadar üretken yazar az bulunur. Ülkemizde de her yıl mutlaka bir ya da iki kitabı çevrilen Murakami, en az “İmkânsızın Şarkısı” ve “Sınırın Güneyinde Güneşin Doğusunda”da olduğu gibi d(Devamını oku)
  • Dört Dublinli Bir Kitapta
    Oscar Wilde, James Joyce, Samuel Beckett ve William Butler Yeats’i bir kitapta buluşturan ne olabilir? Yazınsal akrabalıkları mı, yoksa kişisel yakınlaşmalar mı? “Dört Dublinli” isimli bu kitapta, Wil(Devamını oku)
  • Çürümenin Öyküsü: 1990’larda Medya
    Çok yaşlı sayılmam henüz ve hayatımın kalanını iyi niyet ve güzelliğin serpildiği bir dünyada yaşamayı, ne işe yaradıklarını yeni yeni anlamaya başladığım peri masallarından birini anlatabilmeyi arzu (Devamını oku)
  • Vonnegut Okuru İçin Bir Seçenek
    Kurt Vonnegut’un adını, geride bıraktığımız birkaç aydır daha sık duyar olduk. Yakın zamana dek sıkı Vonnegut takipçisinin ayırdında olduğu bir baskı problemi vardı: Dost Kitabevi’nin yayımladığı Vonn(Devamını oku)
  • Gündüz Vassaf’tan Gençlere Armağan
    Gündüz Vassaf’ın yeni deneme kitabı “Ne Yapabilirim?” küresel Gezi gençliğine ve ebeveynlerine ithaf edilmiş. Kitabın alt başlığı “Geleceğe Kartpostallar” da olunca şunu düşünüyor insan, acaba bu, Vas(Devamını oku)
  • Şafak’tan Türkiye’nin Temsili Roman
    “Türkiye, en nihayetinde, gerçekleşmemiş potansiyeller diyarı değil miydi?” diyerek başlıyor Elif Şafak’ın son romanı. “Havva’nın Üç Kızı”, “Meyhane ile cami kadar uyumsuzlardı babası ile annesi” diye(Devamını oku)
  • Çürük Çıkan Armutlar Üzerine
    Modern dönem açısından ebeveynlik çocuğun fiziksel, duygusal, sosyal, ekonomik ve kültürel ihtiyaçlarını yetişkinlik dönemine kadar destekleme anlamını taşıyor. Her ne kadar insanlık tarihinin en eski(Devamını oku)
  • Mehmet Eroğlu’nun Aforizmaları
    Romanının odağına tüm açmazları, çelişkileri, yaraları ve acılarıyla birlikte “trajik insanı” oturtan Mehmet Eroğlu, elde bir kurşun kalem ve ufak bir not defteri eşliğinde okunmalı bana kalırsa. Çünk(Devamını oku)
  • Yunan Adalarında Tatil Düşünenlere...
    “Ege’nin iki yakası” tartışmalarına bu yaz başında bir yenisi eklendi! Ege’nin Türkiye kıyılarında mı, yoksa Yunanistan kıyılarında mı tatil yapmak daha avantajlıydı? Aslında kıyıda köşede yazılıp çiz(Devamını oku)
  • İlaç Sektörünün Kurbanı Çocuklar
    Psikiyatrik hastalıklar hızla yayılıyor. Hatta dönem dönem bazı hastalıklar moda oluyor. Depresyon, manik depresif, bipolar bozukluk, panik atak gibi hastalık adları günlük dile girdi bile. Eğer hayat(Devamını oku)
Sayı: 128 - Ağustos 2016

Devrik Cümle


Edebiyat Neye Yarar?


Irmak Zileli
(irmakzileli@gmail.com)

Bazen siyaset çoğu zaman siyasetçi, güruhlar yaratıyor. Onun vizöründen baktığımızda yüzlerimiz buzlanmış gibi görünüyor. Kalabalıklar tek tek insanlardan oluştuğu halde birileri onu kütle halinde görüyor. Siyasetçi, insanları zihninde önceden ipoteklenmiş çekmecelere yığmayı seviyor. Bunda konjonktür marifetiyle oluşan kamplaşmaların da etkisi inkâr edilemez. Kendilik algımız böyle böyle biçimleniyor. Hangi kampa yazıldığımızı sorgularken yakalıyoruz kendimizi. Siyasetin borusu diğer sesleri bastırdığında kendimizi hiç alışamayacağımız bir kefe(n)in içinde bulmamız kaçınılmaz. Bizden matbuu bir anlatının figüranı olmamız bekleniyor.

Bana “tuzu kuru” diyebiliriz ama bunlar aklıma “Edebiyat Ne İşe Yarar?” isimli kitabı getiriyor. Kitabın içeriğinden çok kapağındaki soru nedeniyle: Edebiyat Ne İşe Yarar? Siyasetin bireyleri bu matbuu anlatı içinde erittiği zamanlarda, edebiyatın o erimeye karşı insanın hikâyesini anlatmayı sürdürmesinin güçlü bir direniş olduğuna inanıyorum.

Aslında bu, yalnızca edebiyatçıya has bir direnme biçimi değil. Boru öttürmeye gönül indirmeden, kendi halinde gerçekleşen ama giderek yayılan bir direniş kültürünün de parçası. Bu, “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabının yazarı Clarissa Pinkola Estes’in de bahsettiği kültür: "Bizim görevimiz bütün dünyayı tek seferde düzeltmek değil, ama onarım için dünyanın bir bölümüne ulaşabildiğimiz kadar uzanmak. Bir ruhun yapabileceği herhangi bir, küçücük ve sakin şey başka bir ruha yardımcı olabilir, bu zavallı acı çeken dünyada birine yardım etmek gayet yeterli olacaktır. Dramatik bir değişim için gerekli olan; bu davranışı arttırmak, arttırmak ve daha çok ekleyerek devam etmektir."

Dilerseniz bana “çok bilmiş” de diyebilirsiniz ama edebiyatçı dünyayı değiştiremez. Zaten hiç kimse dünyayı değiştiremez. Bir parti, bir siyaset, bir ülke lideri de dünyayı değiştiremez. Dünya bu şekilde değişmez. En azından son birkaç bin senede öyle değişmedi. (Tekerleği bulan arkadaşa haksızlık etmemek gerek tabii.)

Öte yandan sık sık karşılaştığım, “Edebiyatın toplumları dönüştürme gücüne inanıyor musunuz” sorusuna bugün çok daha kararlı bir biçimde, “evet” diyorum. Ama bu soruyu sorarken sizin zihninizdeki “dönüştürme gücü” ile benim zihnimdeki örtüşmüyor olabilir. Ben, edebiyatçının da görevinin “bir ruhun başka bir ruh için yapabileceği herhangi bir küçük ve sakin şeyi yapmak” olduğuna inanıyorum. Bu, yazarın kendisi için de yaptığı bir şey olacak. Çünkü ancak böylelikle kişi kendini büyümsemekten kurtulabilir ve bu, bir insan için az şey değildir. Ursula Le Guin’in “devrim yapamazsınız, devrim olabilirsiniz” sözünü de buraya ekleyebiliriz. Devrim yapmanın kibrinden kurtulmak için devrim olmak gerekir.

Ancak bu şekilde büyük ve gerçek bir anlatının parçası olabiliriz. Bu anlatının diğerinden farkı şudur ki, küçük küçük hikâyelerden yaratılmış olduğunu hiçbir zaman unutmaz. O, hikâyelerin zaman içinde birikmesiyle kendiliğinden oluşmuştur. Bu son derece demokratiktir. Edebiyatçı da böyle demokratik bir bütünün parçası olduğunu hep hatırlamalı, anlatının tek yazarı olduğu vehmine kapılmamalıdır.

Bugün bize dayatılan çekmeceler, tribünler, kamplar karşısında “edebiyat ne yapabilir ki” diye soranlar var. Bu soruyu zaman zaman ben de soruyorum. Yazının başından beri yanıtın etrafında geziyoruz; insanı tek bir anlatının içinde sıkışmaktan kurtaracak şey, hem kendisinin hem de ötekilerin hikâyelerine sahip çıkmaktır. Farklılıkları yok saymayan, dahası bu farklılıklar sayesinde var olan başka bir anlatının parçası olabilmek.

Edebiyatçı, inatla ve ısrarla kütlenin içindeki insanı arar, ne yapar eder onu bulur ve biricik olanın hikâyesini yazar. Bir başkası, bir başka yerde yoksul bir insanın karnını doyurur. Diğeri hasta bir hayvanı iyileştirir. Ve bunları yaparken eylemini küçümsemez, çünkü küçümsemek büyüklenmekten gelir.