• Dünyada Kitap
    Emily Brontë Asperger Sendromlu Olabilir Emily Brontë’nin biyografisini yazan Claire Harman’a göre ünlü yazar otizmin bir türü olan Asperger Sendromu’ndan müzdaripti. Edinburgh Uluslararası Kitap Fest(Devamını oku)
  • Sinemamızın Arayışçı Yönetmeni
    “Dün kadar yakın, ışık yılınca uzak... Bu elli yedi yıl boyunca çok şeyler oldu elbet. O günler farkında olmasak bile yeni bir sinemanın kuruluş sürecinin başlangıç günlerinde idik. Her şey bir deneme(Devamını oku)
  • Mekânı Nasıl Algılarız?
    Elinizde tuttuğunuz dergiyi okurken muhtemelen bir koltukta, sandalyede ya da oturmaya yarayan herhangi bir nesnenin üstünde oturuyorsunuz. Belki önününüzdeki masada bir bardak çay var ya da yanınızda(Devamını oku)
  • Evde Deney Yapmak
    Siz de amatör bir bilim meraklısı mısınız? Değişik deneyler yapmayı sever misiniz? Ya da popüler bilim kitaplarını okumaktan keyif alır mısınız? O zaman Martin Gardner’ın “Günlük Eşyalarla Eğlenceli D(Devamını oku)
  • Aslı Erdoğan’ın Denemeleri
    Olağanüstü durumlar belirleyici şeylerdir. Taziyede göbek atmayı düşünmezsiniz mesela, yahut düğünde kimse uzun bir ağıt beklemez sizden. Cezaevi de öyle bir şey: Artık cezaevinde olan o insanın üzeri(Devamını oku)
  • Yılların Metin Çakır’ına Neler Oluyor?
    Metin Çakır, bir ara korkutmuştu. 2004 ve 2005’te art arda “Yıldız Cinayetleri” ve “Resim Cinayetleri” romanlarıyla hayatımıza –kendisine yaraşır bir biçimde– hızlıca giriş yapmış, sonrasında yine hız(Devamını oku)
  • Otizm Nedir?
    Otizm artık herkesçe biliniyor. 90’lı yıllarda binde bir otizme rastlanma oranlarından söz edilirken, günümüzde seksende bir hatta altmış altıda bir gibi oranlardan söz ediliyor. Dünyanın en büyük ve (Devamını oku)
  • Pınar Kür Yeniden...
    Pınar Kür “Cinayet Fakültesi”nin üzerinden on yıl geçtikten sonra nihayet “Sadık Bey” isimli yeni bir romanla okurla buluşuyor. Sadık Bey, orta halli, orta sınıftan orta yaşlı biri. Her gün sokakta gö(Devamını oku)
  • Aile Hikâyesinden Fazlası
    Biz edebiyat okurları, yabancısı olduğumuz kültürlere uzaklığımızı ancak ve yine edebiyat sayesinde idrak edebilmişizdir. Yalnız Türkçe okuma kabiliyetine sahip okurların temel bir bakışla İngiliz, Am(Devamını oku)
  • Yaşanan ve Anlatılan Arasında
    Sadece bir an bile yüzlerce şekilde anlatılabilir. Başımıza gelen ufacık bir olayı anlatırken önce kendimizden, sonra da anlattığımız her insandan ayrı ayrı etkileniriz. Her defasında değişir hikâye. (Devamını oku)
  • Nereden Geliyor Bu Duman?
    Samimi miyiz? Ya da ne kadar samimiyiz diye sorayım. Örneğin Unicef’e 10 TL bağış yaptıktan sonra huzur içinde yirmi sekizinci tişörtümüzü alacak kadar mı samimiyetimiz? Ya da çevre örgütlerinin kıyıl(Devamını oku)
Sayı: 130 - Ekim 2016

Aslı Erdoğan’ın Denemeleri

Mehmet Said Aydın
(mehmetsaida@gmail.com)

Olağanüstü durumlar belirleyici şeylerdir. Taziyede göbek atmayı düşünmezsiniz mesela, yahut düğünde kimse uzun bir ağıt beklemez sizden. Cezaevi de öyle bir şey: Artık cezaevinde olan o insanın üzerine kuracağınız her cümleyi çiğneyerek kurmak zorundasınızdır. Çiğnemek; yani iki değil dört, dört değil sekiz kere düşünmek, tefekkür etmek ve süzmek.

Aslı Erdoğan Bakırköy Cezaevi’nde mahpus. Necmiye Alpay’la aynı koğuşta kalıyorlar. Özgür Gündem gazetesine nöbetçi yayın yönetmenliği yapan isimler yargılanmaya devam ediyor öte yandan. Gözaltılar, tutuklamalar, OHAL, sınırötesi operasyon... Birçok şey oluyor, birçok şey olurken birçok insan olanlardan bir mana çıkarmaya çalışıyor. Şu an cezaevinde olan Aslı Erdoğan’ın da bizden farksız olduğunu sanmıyorum. O da merakla anlamaya çalışıyordur muhtemelen halen bütün bu tufanı.

Olağanüstü durumların aşırı belirleyiciliğinin yanında bir Aslı Erdoğan portresi çıkarmak, onun edebiyatı üzerine konuşmak zor. Daha önce Radikal Kitap’ta “Hayatı, edebiyatından ayrı değil” başlığı konularak yayımlanan “Aslı Erdoğan edebiyatı” yazısında, Erdoğan’ın yazınına bir projeksiyon tutmaya çalıştım elimden geldiğince. Orada da aynı belirleyici hal vardı elbette yazının tepesinde.

Önce küçük bir hatırlatma: 1967 İstanbul doğum, çok parlak bir öğrencilik hayatı, fizik ve bilgisayar mühendisliği eğitimi, Robert, Boğaziçi ve Cern, Brezilya’da yarım bırakılan doktora ve edebiyata dönüş. İlk roman “Kabuk Adam” 1994’te; ardından öykü kitabı “Mucizevi Mandarin” 1996’da. Deneme, öykü ve romanlardan oluşan yedi kitaplık bir külliyat, epey dile tercüme, birçok Avrupa ülkesinde önemli ödüller, Brezilya’da neredeyse bilinen tek Türkiyeli yazar olma... 2009’dan yayımlanan “Taş Bina ve Diğerleri”nden bu yana suskunluk. Ardından Özgür Gündem gazetesi danışma kurulu üyeliğinden ötürü halen süren dava.

Aslı Erdoğan’ın editörlüğüne dair de yazdım. Ama o sıra kitap üzerine konuşmak için erkendi. Şimdi konuşmak mümkün: Cezaevi sürecinden hemen önce, Everest Yayınları’ndan çıkacak üçüncü deneme kitabı üzerine konuşulmuş, metinlere büyük ölçüde karar verilmişti. “Bir Delinin Güncesi” ve “Bir Kez Daha” başlıklarını taşıyan iki deneme kitabına eklenecek bu yeni kitabın adı bile belliydi aslında: “Artık Sessizlik Bile Senin Değil”. 40’tan fazla denemenin bir araya gelip derleneceği bu kitap, aslında Aslı Erdoğan’ın –bizce ve birçok okurca– uzun sürmüş sessizliğini bozmak için önemli bir adımdı. Zira, gündelik politiğin bir heyula gibi üzerimize çökmesinden onun kadar biz de mustariptik; öykülerini, romanlarını kısaca kurgusal metinlerini bekleyen birçok okur vardı. “Kabuk Adam”ın baskısı tükenmek üzereydi, “Mucizevi Mandarin”e dair sıkı Aslı Erdoğan okurlarından sıkça e-posta almaktaydık ve aynı soru soruluyordu: Yeni kitap gelmeyecek mi?

Şimdi yeni kitap gelecek ama bahsini ettiğim o gölge, olağanüstü zamanların gölgesi kitabın peşini bırakacağa benzemiyor. Kitaba ismini veren deneme “Artık Sessizlik Bile Senin Değil”de bir öngörüden, bir kara kehanetten besleniyor Aslı Erdoğan:

“‘Hayat’ diye adlandırdığımız, anlamlandırdığımız, bizi anlamlandıran ne varsa kıstırılmış, benzin şişeleriyle yakılıyorsa... Düşlerin çatıları ağır silahlarla havaya uçuruluyor, binyılların kanıyla biçimlenmiş sözcükleri yaylım ateşinde delik deşik ediliyorsa... Tek bir çığlık bile işitemiyor, atamıyorsak... Bu sessizlik bile bizim değil artık...

(...)

Özgürlüğü ve barışı savunmak, ne bir suç ne de kahramanlık, bizim görevimiz...

Savunmaktan öte, bu sözcüklere kaybettikleri anlamlarını, kutsallıklarını iade etmek... Gücümüz yettiğince... Katliamlara suç ortağı olmamak ise, bir hak ve görevden öte, asıl varoluş nedenimiz...

Bu da bizim, gücümüz yettiğince taşıdığımız, gücümüz yettiğince sevdiğimiz ‘kayamız’, alınyazımız!”

Denemelerin sadece başlığına bakarak kara kehanetin ne denli “çalıştığını” anlamak mümkün aslında: “Yanan Bir Binada”, “Kelimelerin Yetmediği Fotoğraflar”, “Hayat Denilen O Ülke”, “Hayal Gücü İktidara”, “Gece Nöbeti”, “Kül, Kemikler, Suskunluk”, “İşte Vedalaşmışız”...

Bu da “Hayal Gücü İktidara” başlıklı yazıdan. Kobanê sınırına giden Aslı Erdoğan’ın izlenimlerinin yakıcılığı.

“Bir fotoğraf. Suruç, Kobanê sınırı, sınırın sıfır noktası. 25 Ekim. Barış zinciri. Alacakaranlık. Vaktinden önce bastırmış, hızla koyulaşan, sanki günün geç ve son saatlerinde değil de, zamansız, insana özgü bir gecede derinleşen karanlık. İçe işleyen, içeride kendi derinliğine çöken... Bir dönüşünü daha tamamlayan dünyanın yorgun ve hüzünlü akşamı değil sanki bu... Kabuk değiştiren, küllerinden ve düşlerinden yeniden, bir kez daha doğmaya hazırlanan dünyanın kozamsı, fotoğrafın bir ucundan diğerine uzanan insan siluetlerinde somutlaşan alacakaranlığı. Bir adım arkalarına gelmiş gibi duran ufka sırtlarını dönmüş, yüzleri, cinsiyetleri seçilemeyen, anonimleşirken kendi sınırlarından kurtulmuş, yek vücut olmuş insanlar... Her sesin kendinden bir şeyler kattığı, hep tamamlanmamış kalacak bir ezginin sıra sıra notaları gibi... O an el ele tutuşmamışlar, ama öylesine yakınlar ki, yazgıları birbirine dolanıyor, gölgeleriyle hikayeleri iç içe geçiyor, bir başka bütünde birlikte akıyor. Hemen hepsi kollarını kaldırmış, göğe doğru uzanmış, belki bir selam, uzaklara, en uzak sınırlara yollanan, bir sesleniş, bir başkaldırı, her şey gibi bu anın da yitip gideceğinin yadsınamaz bilgisine... Sadece beş on dakika sonra bu zincir de çözülecek, otobüslerine, arabalarına binecek, kişisel hayatlarına geri dönecekler. Her biri kendi yolculuğunda, kendi unutuşunda...”

Aslı Erdoğan’ın denemeleri, kurgusal metinlerine de dokunuyor. Yazarlığında kendi yaptıklarını bile ihlal eden bir yazar, bunu yapmaya devam ediyor. Daha devam edecek üstelik. Buna inancımız tam. Aslı Erdoğan iyi bir yazardır. Ve bunun suçu cezaevi değildir dünyanın hiçbir ülkesinde.

“Artık Sessizlik Bile Senin Değil”, Aslı Erdoğan, Everest Yayınları, 2016